Sezar’ın suikastı ve
Antonius’un Roma’daki gücü eline alması sıralarında Octavian 19 yaşındaydı.
Günümüz Arnavutluk sınırlarındaki Apollonia’da, Partiya’ya karşı yapılacak bir
sonraki sefere katılmak için Sezarı bekliyordu. Fakat Sezar’ın yerine vasiyeti
ve ölümünün haberi geldi. Arkadaşları ve ailesi kendi payına düşen mirası
almamasını öğüt ettiler. Öldürülmüş diktatörler ve veliahtları genelde aynı
kaderi paylaşırdı. Octavian ise mirası ve hanedan adı olan “Sezar”ı seve seve
kabul etti. Bu andan itibaren kendini hep Sezar olarak tanıttı. Tarihçiler onu
diğer Sezarla karıştırmamak için Octavian derler.
Mirasını elde etmek
için Roma’ya giderken Brundisium’da durdu ve Sezar’ın oradaki askerlerini kendi
tarafına çekti. Bu şekilde Roma’ya yaklaştıkça askerlerden ve halktan daha
fazla destek topladı. Roma’nın gayri resmi yöneticisi olan Antonius ilk başta
onu göz ardı etti. Octavian Nisan’ın sonlarına doğru Roma’ya ulaştığında
Antonius, mirası almasını engellemeye çalıştı. Fakat Octavian halkın desteğini
toplamıştı. Savaş kaçınılmazdı.
Octavian taraftar
toplamakla meşgulken Antonius kendi gücünü arttırmaya çalışıyor ve Sezar’ın
katilleriyle uğraşıyordu. Kilit pozisyondaki adamlarını kullanarak kendini
Galya’dan Makedonya’ya kadar olan toprakların valisi yapmıştı. Senato Galya’nın
şu anki valisi ve Kurtarıcıların lideri Decimus Brütüs’ü destekliyordu ama Antonius’u
devirecek konumda değildiler. Yıl MÖ 44’te Brütüs’ün hüküm süresinin bitmesini
beklemektense lejyonlarıyla birlikte Galya’ya gitti. Amacı askeri güçle kendi
kontrolünü arttırmaktı.
Bu sıralarda Octavian
Roma’daki güçler tarafından dikkate alınmayacağını anladı. Sezar’ın Italya’nın
güneyindeki askerleri ile görüşmeye gitti ve yaklaşık 10.000 kişilik bir ordu
topladı. Antonius daha da güçlenen bu yeni tehdidi ortadan kaldırmak için
Roma’ya yola çıktı. Fakat yolda beş lejyonun ikisi Octavian’ın ordusuna
katılmak için ayrıldılar. Çok daha güçsüz bir konumda olan Antonius Galya’ya
geri döndü. Orada Brütüs’ü yenip ordusunu yeniden kurabileceğine inanıyordu.
Senato Octavian’ı Antonius’u yenmekte kullanılacak bir araç olarak gördü. Ona
ordusunu yönetmek için resmi yetki verdi.
MÖ 43 ylının Nisan
ayında Octavian ve onunla birlikte iki konsül Pansa ve Hirtius, Antonius’u
yenmek için kuzeye yol aldılar. Bu üç adamın hepsi Antonius’u yenmek istiyordu,
bunun dışında hiçbir ortak çıkarları yoktu. Üç general ordularını Antonius’un
Brütüs’ü kuşatmasına yakın olan Mutina’da birleştirmek için yola çıktılar.
Antonius kuşatmayı kardeşine bırakarak, ilk önce bu orduları halletmeye karar
verdi. Antonius orduların henüz birleşmediğini fark etti. Ordulara teker teker
saldırarak zaferini garantilemeyi hedefledi.
Forum Gallorum
Muharebesi olarak bilinen çatışmada Antonius Pansa’nın ordusuna saldırdı.
Pansa’nın daha hiç savaş görmemiş dört lejyonu vardı. Antonius’un tecrübeli
askerleri onları kolay bir şekilde yendiler. Antonius Pansa’nın ordusunun
peşinden gitme emrini verdi ama bu büyük bir hataydı. Çünkü Hirtius muharebenin
haberini almış ve Pansa’ya yardım etmek için hemen yola koyulmuştu. Hirtius’un
dinç askerleri, Antonius’un savaştan yorgun düşen birliklerini bozguna uğrattı.
Pansa’nın ordusu kurtarılmıştı, fakat kendisi ağır yaralar almıştı. Forum
Gallorum Muharebesi iki taraf için de kesin bir zafer değildi. İki taraf da
ağır kayıplar vermişti. Bu savaşı kazanan tarafı belirlemek için bir çatışmaya
daha gerek vardı.
Antonius kaçtıktan
sonra, Lepidus ile güçlerini birleştirdi. Senato ise Octavian hiçbir şekilde
Antonius’u yenmemiş gibi tüm övgüyü Brütüs’e yaptı. Bunun üstüne Octavian’ın
gazileri için yerleşilebilecek toprak isteği de göz ardı edildi. Yılın geri
kalanı boyunca, Cicero ile kendisinin vekil konsül olarak görev yapması önerisi
de dikkate alınmadı. Cicero Octavian’ı hafife alıyordu, onun hala kullanılacak
biri olduğunu düşünüyordu. Kurtarıcılar ise duruma çok daha gerçekçi
bakıyorlardı. Halk arasında Sezar’ınkine yakın bir popülerliği olan bu gençten
korkuyorlardı.
Antonius, Cicero’nun
bu hatasını kullanmak amacıyla Octavian’ı teşvik etti. Cicero’nun onu ciddiye
almadığını, kullanılıp kenara atılacak bir araç olduğuna dair mektuplar yazdı.
Octavian zaten sinirliydi. Antonius’un teşviki, onun için, bardağı taşıracak
son damla olmuştu. Octavian, Brütüs ile
müttefikleri ve Antonius ile Lepidus’u baş başa bırakarak, Roma’ya yola çıktı.
Roma’ya ulaştığında senatorlerin ona karşı çıkacak güçleri yoktu. Maalesef
yaptıkları hatayı çok geç anladılar.
Senatörler
Octavian’ın isteklerini yerine getirmeyi kabul ettiler. Çok geçmeden Afrika’dan
Roma’yı savunmak için lejyonlar geldi. Bu lejyonlara güvenerek Octavian’a karşı
çıktılar. Afrika lejyonları ise bir muharebe bile dövüşmeden Sezar’ın
veliahtının tarafına geçtiler. Octavian bu ihanetin üzerine taleplerini
ağırlaştırdı. Devlet hazinesine el koyarak askerlerine ödeme yaptı, kuzeni
Pedius ile birlikte konsül olarak atandı. En sonunda Sezar’ın resmi veliahtı
ilan edildi ve mirasın kendi payını ele geçirdi. Gazilerine verimli toprakların
verilmesini sağladı. Ama hepsinden önemlisi Sezar’ın suikastçileri ile ilgili
alınan kararları kökten değiştirdi. Bir gün içerisinde yakalayabildiği tüm
suikastçileri tutukladı ve idam etti. Bu şekilde Octavian sadece askeri güç
kullanarak Cumhuriyet’in çökmesine zemin hazırlamış oldu.
Octavian Roma’da
işini bitirdikten sonra Antonius ile arasındaki anlaşmazlığı çözmek için
Galya’ya geri döndü. Antonius ve Lepidus’un birleşmiş kuvvetleri ile direk
yüzleşmeyi riske atmak istemiyordu. Sezar’ın stratejik dehasına sahip olsaydı,
onlarla yüzleşirdi ama o kendi sınırlarının farkındaydı. Bu yüzden en mantıklı
hareketin, Antonius ve Lepidus ile bir anlaşma yapmak olduğu kararına vardı.
Decimus Brütüs, Octavian’ın Galya’ya geldiği haberini aldığı zaman, üç düşman
arasında sıkışacağını anladı. Diğer Kurtarıcıların yönettiği doğu bölgelere
kaçmaya çalıştı. Ama şansı yaver gitmedi; yolda Antonius’a sadık Galyalı bir
şef tarafından öldürüldü.
Octavian ordusunu
Kuzey’e götürdü ve orada; Bononia yakınlarında Antonius ve Lepidus ile barış
konuşmaya başladı. Roma’nın en güçlü üç adamı, günler boyu antlaşmayı en ince
detaylarına kadar tartıştılar. En sonunda İkinci Triumvirlik hepsi tarafından
kabul edildi. Bu antlaşmada onlardan önce Sezar ve müttefiklerinin yaptığı
gibi, Roma’nın Batı kısımlarını kendi aralarında üçe böldüler. İtalya üçü
tarafından ortak yönetilmek şartıyla; Antonius Galyayı, Lepidus İspanyayı,
Octavian ise grubun en kıdemsizi olarak Afrika, Sardinya ve Sicilya’yı aldı. Bu
bölgeler önemsiz değildi, fakat Sezar’ın düşmanı olan Büyük Pompei’nin oğlu
Sextus Pompei, güçlü filosu sayesinde adalar üzerine hâkimiyet kurmuştu. Bu da
işleri onun için zorlaştırıyordu.
Üç adam, İkinci Triumvirlik antlaşmasının şartlarında kesin olarak anlaştıkları zaman bunu resmi olarak yazdırdılar. Cumhuriyet artık resmi olarak yok olmuş sayılırdı. Bu antlaşma bir diktatörlük koalisyonu ile aynı şeydi. Çünkü bu anlaşma onlara, senato veya kurallar tarafından sınırlandırılmadan istediklerini yapma gücünü veriyordu. Bu antlaşmadan sonra Triumvirler, hem ekonomik hem de politik güçlerini arttırmak için suikastlara ve sürgünlere başladılar. 130 ila 300 arası senatör sürgün edildi ve toprakları devlet malı yapıldı. 2000’den fazla Equite’nin (Düşük rütbeli Roma asilleri) toprağına el konuldu. Bu asillerin arasında Triumvirlerin aileleri de vardı; Lepidus’un kardeşi, Antonius’un kuzeni ve Octavian’ın uzak akrabası Lucius Sezar’da bu listedeydi.
Belki de tüm bu
zalimliklerin arasında en önemlisi Cicero’nun öldürülmesiydi. Antonius kendini
pek çok kez aşağılayan ve yoluna çıkan bu adamdan intikam almak istiyordu.
Octavian, onun, amaçlarının önünde duran bir engel olduğunu biliyordu.
Lepidus’un ise pek umurunda değildi. Cicero Antonius’un adamları tarafından
öldürüldü ve kellesi kesilip bir hediye olarak ona gönderildi. Vücudu parçalara
ayrılarak Roma Forumu’nda sergilendi. Ve söylentilere göre Antonius’un karısı,
Fulvia, kocasını aşağılayan bu adamın kesilmiş kafasını eline aldı. Sonra da
canı sıkılana kadar Cicero’nun dilini bir iğne sapladı. Roma’nın gördüğü en
parlak düşünürlerden biri işte bu şekilde hayatını yitirdi.
Bu vahşi sürgünler ve
suikastlar Triumvirlerin umduğu kadar ekonomik güç sağlamadı. Gene de,
Doğu’daki Kurtarıcıları bozguna uğratmaya yetecek kadar altın, devlet hazinesine
girmişti. Brütüs ve Cassius, Sezar’ın ölümünden beri Roma’nın Doğu topraklarını
yağmalıyor ve ganimetleri, sadakatlerini kazanmak için, askerlere veriyorlardı.
Octavian ve Antonius’un orduları Dyrrhachium’un(Günümüz Arnavutluk toprakları)
yakınlarında bir araya geldiler ve orada Sezar’ın suikastçılarını yenmek için
planlar kurmaya başladılar.
Bir sonraki yazıda Kurtarıcılar ve Triumvirler arasında gerçekleşen ve Roma Cumhuriyeti'nin kaderini belirleyen Filippi Muharebesi'ni anlatacağım.
İkinci Triumvirlik anlaşmasına göre toprak paylaşımı
(Mor Octavian, Yeşil: Antonius, Kahverengi: Lepidus, Kırmızı: Kurtarıcılar, Mavi: Sextus Pompei)
Kaynakça: http://www.unrv.com/empire/roman-history.php
http://www.forumromanum.org/history/index.html
Susan Wise Bauer'in "Antik Dünya" kitabı
(Mor Octavian, Yeşil: Antonius, Kahverengi: Lepidus, Kırmızı: Kurtarıcılar, Mavi: Sextus Pompei)
Kaynakça: http://www.unrv.com/empire/roman-history.php
http://www.forumromanum.org/history/index.html
Susan Wise Bauer'in "Antik Dünya" kitabı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder